2017 TEKNOLOJİLERİ

2017’de popüler olması beklenen teknolojilerden hangisi insanlığın 2016’da yaşadığı problemlerden herhangi birini çözme sözü veriyor? Cevap belli : Hiçbiri !

2017’ye hangi teknolojiler damgasını vuracak? Listeler oluşturulmaya başladı. Hemen her listede adı geçen bazı teknolojiler gelecek yıl ve sonrasında karşımıza en çok çıkacaklarmış gibi görünüyor.

Bunların başında Nesnelerin Interneti ve bu bağlamda giderek daha da yaygınlaşacak olan sensör teknolojileri geliyor. Nesnelerin Interneti, malum, insan müdahalesi olmadan, internete erişebilen nesnelere işaret ediyor. Bu nesneler cansız (örn. kahve makinesi, otomobil) olabileceği gibi canlı da (örn. süt veren inekler) olabilir. Hatta 2017’de olmasa bile gelecek yıllarda insan vücudunun kendisi de doğrudan internete bağlanabilen nesne haline gelebilir.

Bir inek veya insan vücudu internete neden bağlanmak istesin? Fizyolojik bir sorun tespit edildiğinde bunu akıllı bir uygulamaya veya ilgili bir klinik ya da kişiye iletmek için olabilir. Veya belli kademelere ulaşan vücut faaliyeti bu şekilde kayıt edilebilir.

Nesnelerin Interneti dünyasında temel unsur sensörlerdir. Nesneler bu sensörler sayesinde “aklederler”. Tabii buna ne kadar akletmek denirse. Yaptıkları şey basitçe dış dünyadan tespit ettikleri verileri işleyebilmektir. Ancak sensör teknolojileri geliştikçe nesnelerin akletme kapasitesi de gelişecektir.

İçine konan sıvının türünü, hacmini vb tespit edebilen “akıllı” bir bardak, onu sadece sahibinin kullandığı varsayımı ile kişinin günde hangi sıvıdan ne kadar tükettiğini tespit edebilir. Bir sonraki aşamada bardağı tutan elin parmaklarından içen kişinin kim olduğu daha sağlıklı bir şekilde tespit edilebilir. Oysa hala risk var. Ya bardağın sahibi kendi eliyle bir başkasına bir şey içiriyorsa?

Bir başka popüler teknoloji drone. Bu insansız hava araçları, askeri güçler tarafından başka amaçlarla kullanıladursun, daha basit versiyonları daha sıradan şeyleri yerine getirmek için kullanılabilir. Bu konu açıldığında ilk akla gelen şey pizza siparişi. Acaba dronelar pizza teslimatında mı yaygın olarak kullanılacaklar yoksa çok daha başka şeylerin teslimatında mı? Örneğin kurye firmalarının yaptığı teslimatlar (yazılı belge, kitap, kredi kartı vb).

Sürücüsüz araçlar yaygınlaşması beklenen bir diğer teknoloji. Burada da aklımıza hemen arka koltuğa oturup, özel otomobilimizin kendi kendini sürmesini hayal ediyoruz ama büyük bir olasılıkla bu teknolojinin ilk başarılı örnekleri tır gibi ağır vasıta araçlarla yapılan mal nakilleri için kullanılacak. Bir sonraki adım ise otobüs veya taksiler olacak.

Bir diğer ilginç teknoloji artırılmış gerçeklik (augmented reality- AR) ve sanal gerçeklik (virtual reality – VR). PokemonGO AR’nin 2016’daki en popüler uygulaması oldu. Gelecek yıllarda da bu alanda daha popüler oyunlar veya kullanım alanlarının ortaya çıkması bekleniyor. VR ise küllerinden yeniden doğmakta. Bu kez çok daha geniş bir kullanım alanı bulacağından bahsediliyor. VR’de en kritik olgu gözlük ve camların hassasiyeti. Akıllı telefonlar sayesinde icat edilen yeni ekran teknolojileri VR’yi uçuşa geçirdi. Ancak aparat ücretinin biraz daha düşmesi gerekiyor. Aksi durumda lüks tüketim maddesi statüsünde kalmaya devam edecek.

2017’ye böyle bir tablo ile giriyoruz. Ve ne yazık ki şu bahsedilen teknolojilerden hiçbiri dünyanın 2016’da yaşadığı savaş, açlık, anavatandan göçe zorlanma vb gibi daha temel problemleri çözmeye yönelik değil.

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 40 – 30.12.2016)

GLOBAL DİJİTAL İSYAN

Internette arama yapmak ücretli olsa tüm dünyada kaç internet kullanıcısı isyan ederdi? Peki Facebook’a, Instagram’a, Twitter’a bir şey eklemek ücretli olsaydı?

Bedava olan her şey değersiz midir? Sadece maddi açıdan değil. Emek sarf etmeden mesela. Son yıllarda bu konu özellikle Cumhuriyet Devrimleri açısından gündeme getiriliyor. Benzer durumu bilgi toplumu açısından irdeleyelim.

Bilgi toplumunun en kritik olgusu olan nesnel enformasyonu elde etmek (ve ondan istifade ederek hayat kalitesini artırmak, ona anlam katmak) neden ıskalanıyor? Koskoca bilgi toplumundan anladığımız, “Dün akşam hangi arkadaşımız nerede ne yemek yemiş” fotoğraflarının izini sürmek mi?

Herhangi bir web sitesine gitmek için tarayıcımızın ilgili yerine web sitesinin adını bile yazmak pek çoğumuza zor geliyor. Tarayıcı açıldığında Google gibi bir arama motoru otomatik olarak açılıyor. Sitenin adını oraya yazıyoruz. Gelen listedeki web sayfa adresinin linkine tıklayarak ulaşıyoruz.

Buradaki değer-bilmezlik Google gibi arama motorlarının tüm o arama sonuçlarını ekranımıza ücretsiz olarak getiriyor olmasıyla da ilgili. Çünkü nesnel enformasyon bugün internette bedava.

“Buna da mı para ödeyeceğiz?” diye soranlardan içtiği suya para “ödemeyen” kaç kişi var? Neden musluklardan akan suyu içemiyoruz? Çünkü onu kirlettik. Enformasyon için dijital çağın “hava”sı deniyor; dijital soluk alıp vermeye imkan tanıyan. İklim değişikliklerinden dolayı yarın gereksinim duyduğumuz temiz havayı solumak için bile para ödemek zorunda kalır mıyız? Bir zamanlar musluklardan akan temiz suyu içenler, “Hiç şaşırmam” diyecektir. “Tüm renkleri hızla kirlettiğimize” göre. Dijital soluk alıp vermek için gerekli olan objektif enformasyon da benzer bir akıbetle karşı karşıya kalabilir.

Bugün enformasyona değil, ona ulaşmaya para ödeniyor. Neredeyse tüm yiyeceklerin bedava olduğu bir lokantaya giriş ücreti gibi. “İşte sana şu fiyata aylık şu kadar internete erişme kapasitesi; onunla ne yaparsan yap”. O aylık ödemeyi yapmadan ne yazık ki internete, enformasyona erişemiyoruz.

Yarın belki bu erişim ücreti farklı bir kılığa bürünecek. Belki internete erişmenin haricen bir fiyatı olmayacak ama başka müeyyideleri kabul etmek zorunda kalacağız. Diyelim ki her sene piyasaya çıkan akıllı telefon modellerinden birisini almak ve yıl boyunca onun taksitlerini ödemek zorunda kalacağız.

Şu an marjinal konumda olan enformasyona para ödeme modeli zaman içinde yaygınlaşabilir. Bugün bile iş dünyasında bazı fizibilite, simülasyon ya da tahmin raporlarına ücretsiz erişmek mümkün değil. Artık bireyler de herhangi bir konuda sahip olduğu herhangi bir bilgiyi internette para ile satışa çıkardığında yaygın olarak müşteri bulması söz konusu olabilir.

Bu ücretlendirmenin arama motoru seviyesine kadar ulaştığını düşünün. Para vermeden arama yapmak yok! 4. Sanayi Devrimi denilen evresindeki kapitalizm nihayet bilgi toplumunu esir alıp, onu kendi paradigmasına göre dönüştürürse, bugün dönüp yüzüne bakmadığımız, değerini bilmediğimiz pek çok ücretsiz bilgi toplumu imkanının yakın gelecekte ücretli hale geldiğini görebiliriz.

Ama merak etmeyin. Facebook’ta, Instagram’da paylaşımda bulunmak, Twitter’da dedikodu yapmak yine de ücretsiz kalacaktır. Yoksa isyan çıkar; tüm dünyada!

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 39 – 23.12.2016)

ROBOTLARA OY HAKKI !

İnsanların yeni insan üretmekten başka bir işi kalmayınca sosyal demokrat politikacılar iktidara gelmek için onların yerini alacak robotlara, robotumsulara mı bel bağlayacak?

Son kırk yıldır bilişim teknolojileri kapitalizmi sırtında taşıyor. Kapitalizm, (daha şık ifadeyle) “sanayi toplumu”, bugünlerde dördüncü devrimsel evresinde. Bu evreler mekanik, elektrik, elektronik ve dijital. Teknoloji sürekli değişiyor ama kapitalizm kontrolü bırakmıyor.

Elektronik evre 70lerin sonu 80lerin başında Kaliforniya’da icat edilen kişisel bilgisayarlar ile başladı. Ancak bu andan itibaren sanayi toplumu içinde de bir yabancılaşma çatlağı oluştu. Çünkü bu evrenin mucitleri sanayi toplumunun, vahşi kapitalizmin tipik temsilcileri değildi. Temsilciler Kaliforniya’daki parlak ışığı görünce bu hippilerin çevresinde toplandılar. Pek çoğunun ruhunu satın alıp elektronik devrimin kontrolünü ele geçirdiler. Onu kapitalizmin bir evresi haline indirgediler.

Son yıllarda dünyada hissedilmekte olan ekonomik krizin temeli aslında üçüncü evrenin arifesine dayanmakta. Kapitalist düzen 70lerin teknolojisi olan elektrikli sanayi devriminden yeterince gelir elde edebiliyor olsaydı, bilgisayar denilen o zamazingo büyük bir olasılıkla Kaliforniya’dan dışarıya çıkamayacaktı.

Elektronikleşme son yıllarda yerini dijitalleşmeye bırakıyor. Aslında bu teknik olarak yanlış bir tanımlama. Ancak “dijital” denildiğinde yaygın olarak algılanan şey “elektronik”ten çok farklı. Diyelim ki masanızda duran bilgisayardan bankacılık işlemi yapıyorsanız bunun adı elektronik, akıllı telefon veya tabletinizle yapıyorsanız adı dijital oluyor. Duvara asılı televizyon elektronik, içilen sıvıyı algılayan ve kaydını tutan bardak dijital.

4.Sanayi Devrimi denilen isimlendirme de “dijital”liği işaret ederken bunu robotlar ve robotumsular için kullanıyor. Yani insan müdahalesi olmadan internete erişebilecek ve yapması gereken şeyleri yapabilecek nesneleri.

Robot kelimesi belki de çok erken icat edilmiş. Özellikle de işaret ettiği teknolojinin düzeyine bakınca. Bilim kurgu için robot “hayali elektronik insan” ise bilim ve teknoloji şu an ancak tek hücrelilerden çok hücreli canlılara geçiş yapabilmiş durumda denilebilir. Biraz da ondan olacak kendi kendine internete bağlanabilme özelliğine sahip bu cihazlara “robot” ve “robotumsu” denmekten özellikle kaçınılıyor; “nesnelerin interneti” teknik ismi kullanılmaya devam ediyor.

Bu robotumsular nihayet vahşi kapitalizmin uzun yıllardır hayalini kurduğuna inanılan şeyi gerçekleştirme potansiyeline sahip. İnsanın iş gücü dünyasından çıkarılması. En azından sadece kol gücünü gerektiren, akıl gücüne gereksinim duyulmayan iş kollarında. Kur bu robotumsuları çalışsın. Hem bunların görüntüsünün insana benzemesine de gerek yok. Zaten bu gereklilik nereden çıktı ki? Sabahın köründe çöp toplayanların insana benzeyip benzememesi ne kadar önemli? Asıl olan çöp torbalarının kamyona yüklenmesi değil mi? Merak etmeyin; şu an tüyleri diken diken eden bu dönüşüme, bu yabancılaşmaya zamanı geldiğinde büyük çoğunluk ses etmeyecek. Sadece şu soruyu soracaklar: (Bugüne kadar bu işler yapan olarak) Ben ne olacağım? Politikacılar da boş durmayacak. Onlara yapması çok kolay bir iş bulacaklar. Kendilerine oy verecek yeni insanlar yaratmak. Sen evinde otur; dört, altı veya sekiz çocuk yap. Gerisine karışma.

Peki o zaman solcu, sosyal demokrat politikacılar insandan ümidi kesip bu robotlar ve robotumsulara mı bel bağlayacak? Belki bunlar bizim ne dediğimizi anlar diye… Olabilir. Çünkü bu robotların sorunsuz çalışması için mantık kurallarına uymaları gerekiyor. Bu durumda robotlara oy hakkı verilmemeli. Ne olur, ne olmaz !

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 38 – 16.12.2016)

POST-TRUTH (GERÇEK-ÖTESİ)

“Biz, hür insanlar olarak, özgürce karar verdik ki biz bir tür gerçek-ötesi dünyada yaşamak istiyoruz”.

2005’te “sudoku” ve “podcast”i, 2009’da “unfriend”i, 2013’te ise “selfie”yi yılın kelimesi seçen Oxford Universitesi Yayınları 2016 için “post-truth” sözcüğünü seçti. Yani “gerçek-ötesi”.

Kayıtlara göre “gerçeği değersiz, anlamsız hale getirme” şeklindeki manasıyla bu ifadeyi ilk kez Sırp-Amerikan oyun yazarı Steve Tesich 1992’de The Nation adlı dergiye yazdığı bir makalede kullanmış. Makalede Birinci Körfez Savaşı ve İran-Contra olaylarıyla ilgili olarak yazar şöyle bir cümle kurar: “Biz, hür insanlar olarak, özgürce karar verdik ki biz bir tür gerçek-ötesi dünyada yaşamak istiyoruz”.

Bu gerçek-ötesi dünya nasıl bir yer? Herkesin kendi gerçeğini mutlak gerçek olarak kabul ettiği ve çevresine de gücü yettiğince bunu zorla kabul ettirmeye çalıştığı bir dünyaya ne dersiniz? Gerçek, herkesin dilediği şekilde eğip bükebileceği “esneklikte” olabilir mi? Mevlana’nın ünlü körler ve fil hikayesi açısından incelersek; evet. Yani gerçek bütünüyle ele alınmak yerine kısmen değerlendirilirse eğilip bükülebilir hale gelir.

Sıkıntı konuya nesnel açıdan değil de kişisel anlamda en faydalı açı neyse oradan bakmaktan kaynaklanıyor. Bunun özünde nesnellik olgusunu(n değerini) öğrenmemiş olmak yatıyor. Nesnellik herkesi eşit hale getiren tek bakış açısı değil mi? Aksi durumda geriye güçlünün kuralı kendince koyması kalmaz mı? Bugün dünyanın her yerinde kitlelerin güçlü, karizmatik liderleri tercih etmesi bir tür tepki olsa gerek. “Nesnellik çok güzeldiyse ben niye bundan istifade edemedim!”.

İnsanlar hem o kadar çalışacak, didinecek, yıllarca eğitim alacak sonra da yarı aç yarı tok yaşayacak. Sosyal güvencesi olmayacak. Bir de çıkıp hakaret edercesine onların yüzüne hala “Eğitim şart” mı diyeceğiz? Ne ektik de neyi biçemediğimiz için toprağı suçluyoruz? Yoksa “O da benim gibi çalışıp didinseydi”nin arkasına mı sığınacağız? Sanki herkesin koşulları birebir aynıydı da…

Bir yanda zor olan şeylerin üstesinden gelmek için her bireyin eşit donanıma sahip olmaması diğer yanda kolay şeylerle eğlenmenin herkesin uzanıp alabileceği mesafeye getirilmiş olması. Böyle bir tablo karşısında zor yolu seçenlerin sayısı giderek azalıyor. Önce ana akım medyaya şimdi de dijitalleşmeye, yeni medyaya yön verenlerin kendi kişisel çıkarları doğrultusunda yangına körükle gitmesi tabloyu içinden daha da çıkılmaz hale getiriyor.

Bilgi toplumu; insanlar tembelliklerini meşrulaştırsın diye değil daha çok çalışarak yaşamlarına yön vermede fırsat eşitliğine sahip olabilsinler diye var. Sanayi toplumunun söz verdiği halde on yıllardır bir türlü sağlayamadığı o fırsat eşitliğine.

Bu potansiyel suistimal ediliyor. Birileri o uğurda savaşırken, diğerleri çalışılsın, üretilsin diye değil de eğlenilsin, tüketilsin diye büyük emek harcıyor. Internette giderek daha çok amaçsız sosyal medya seyahatleri yaptığımıza bakarak kimin kazandığını tahmin edebiliriz.

Öyle ki insanların çoğunluğu, o görkemli tembelliklerini terk etmek yerine gerçeğe bile ayar vermeyi göze alabiliyor. “Sen öldüğün zaman hiç yaşamamış olacaksın” sözüne maruz kalınca da bu sözü yanlışlamak üzere yaşamlarına bir anlam katmak yerine “Benden sonra tufan!” demeyi tercih ediyor. İşin kötüsü sanayi toplumunun onlara on yıllardır layık gördüğü hayat şartlarına bakılırsa; haklılar da.

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 37 – 09.12.2016)

TÜRKİYE’DE KARA CUMA

Kasım ayının dördüncü perşembesi bizim için hangi kültürel sebepten dolayı anlamlıdır ki onu takip eden Cuma gününü alışveriş açısından özel bir gün yapalım?

Şükran Günü Kuzey Amerika’ya özgü bir kavram. Kanada’da Ekim ayının ikinci Pazartesi, ABD’de ise Kasım ayının dördüncü Perşembe günü kutlanır. Tarım toplumundan kalma olsa gerek çünkü hasat zamanı ile ilgili.

Kara Cuma da (“Black Friday”) aynı yörede perakendecilerin icat ettiği bir olgu. Şükran Günü’nün ertesi günü olan cumaya deniyor. Sıradışı indirimlerle insanları daha çok alışveriş yapmaya özendirmeyi amaçlıyor.

“Kara” denmesi belki de bir şaşırtmaca. Çünkü işin mucitleri için ticari anlamda hiç de “kara” bir gün değil. Cirolar tavan yapıyor. Stoklar eritiliyor. İşin “kara”lığı belki de tüketiciler için geçerli. Geceyarılarında itibaren mağazaların önünde kuyruklar oluşturuluyor. Sabahın ilk saatlerinde kepenklerin açılmasıyla birlikte insanlar birbirini adeta ezerek mallara hücum ediyor. Sanırsınız herşey bedava da kapanın elinde kalacak. İşin ucunda belki de yüzde ellilik bir indirim var; o kadar!

Son yıllarda perakendeciler özellikle Y Kuşağı’nı oluşturan gençlerin (ABD’de 1981 ve sonrası doğumlular) ebeveynleri gibi “takılmadığını” fark etti. Onlar kara cumayı takip eden Pazartesi günü oturdukları yerden, internet üzerinden alış veriş yapmayı tercih ediyordu.

Bu durumda yeni bir kavram icat edildi. Siber Pazartesi. Bu seneye dek Kara Cuma ile Siber Pazartesi iki ayrı kategori olarak ele alındı. Ancak bu sene e-ticaretin seyrine paralel olarak bu iki olgu birleştirildi. Anlaşılan artık cumadan pazartesiye dört günün tamamına Kara Cuma denecek.

Bazı istatistiklere göre bu sene ABD’de Kara Cuma döneminde üç milyar doların üzerinde (üç milyar 340 milyon dolar) bir ciro yapılmış durumda. Dikkat çekici önemli bir husus da bunun üçte birinin, yani bir milyar doların mobil cihazlar aracılığıyla yapılmış olması.

Görünen o ki Kara Cuma ABD’de durgunluk veya ekonomik kriz dinlemiyor. Ciro her yıl artıyor. Örneğin bu yılki yaklaşık 3,5 milyar dolarlık değer önceki yıla göre yaklaşık %22’lik bir artışa işaret ediyor.

Bu sene Kara Cuma olgusu ülkemizde de önceki yıllara göre daha etkin bir şekilde ele alındı. Özellikle de perakendeci e-Ticaret siteleri ABD’deki “Siber Pazartesi”ye özgü bir tavırla Cuma günü dijital ortamda büyük indirimlere gittiler.

Tabii bu motamot kopyala-yapıştır yaklaşımını önce kültürel anlamda eleştirmek gerekiyor. Kasım ayının dördüncü perşembesi bizim için hangi kültürel sebepten dolayı anlamlıdır ki onu takip eden Cuma gününü alışveriş açısından özel bir gün yapalım? Türkiye’de bunun muadili örneğin dini bayramların öncesine gelen arefe günleri olabilir. Ya da baharın gelişinin kutlandığı Nevruz.

Bu durum komplo teorisyenlerinin de ekmeğine yağ sürüyor. Sanki hiçbir kültürel anlamı olmayan Kara Cuma’da indirimli satış yapmak gizli bazı güçlerin planıymış da amaç da kültürümüzü kitlelere fark ettirmeden dönüştürmekmiş gibi.

Matrix filminde Morpheus’un şu lafını pek çok kişi anımsayacaktır : “Gerçeğin çölüne hoşgeldin!” (Ama onlar içinden Hz. Ali’nin “Hakikat bir nokta idi; onu insanlar çoğalttı” lafını fazla bilen çıkmayabilir). Gerçek çöl gibi yalındır. Kara Cuma örneğinde da böyle basit bir sebep bulunursa şaşırmamak gerekir. Zamansızlık bahanesine sığınılan özensizliğe ne dersiniz?

Herkese Bilim Teknoloji Dergisi; “Dijital Kültür” Köşesi (Sayı 36 – 02.12.2016)